İlçemiz Genelinde Üst Yapı Çalışmaları Devam Ediyor
İlçemiz genelinde yol kalitesini artırmak ve daha güvenli bir ulaşım s ...
Yılların Yol Sorununu Çözdük
Ören yolu – Abdigil Mevki Bağlantı yolu arasında yıllardır yaşa ...
Kesintisiz Ulaşım İçin Var Gücümüzle Çalışıyoruz
Kent merkezi ve kırsal mahallelerimizde etkili olmaya başlayan kar yağı ...
Eynesil’in Tarihi ve Adının Kökeni
Eynesil’in bilinen tarihi M.Ö. 1500 yıllarına kadar dayanmaktadır. Bu dönemde Büyük Hitit İmparatorluğu egemenliğinde olan Eynesil, 300 yıl kadar bu imparatorluğun yönetiminde kaldıktan sonra M.Ö. 1200 yıllarında Phrygia Konfederasyonu emrine girmiştir.
Yunanlıların yöreye gelişleri M.Ö. 756 yılına kadar dayanmaktadır. Yunanlılardan sonra I.Ö. 670 yılında yöre Miletoslular’la tanışmıştır. Miletoslular Eynesil’in de içinde yer aldığı Karadeniz kıyılarında 90 civarında ticaret kolonisi kurmuştur. Eynesil’de ki metruk ve büyük bir bölümü yıkılmış olan kalenin de (Görele Kalesi) ilk olarak bu dönemde inşa edildiği sanılmaktadır.
M.Ö. 520 yılında, Eynesil Pontus Satraplığı içinde bulunmuştur. Bu dönemde Pers İmparatorluğu’nun 19. Eyaleti olan Pontus Satraplığı, 200 yıl kadar sonra Kapodokya Krallığı egemenliğine girmiştir. Ancak Pontus Satraplığı’nda çıkan karışıklıklar bitmek bilmemiş, M.Ö. 298 yılında Büyük Pontus Krallığı kurulmuştur. Bu devlet M.Ö. 91 yılında Anadolu’daki en güçlü krallık haline gelmiştir. Bu durum, Romalıların Pontus ülkesine saldırmasına kadar sürmüş, Romalıların saldırıları sonucu M.Ö. 63 yılında Pontus Krallığı ortadan kalkmıştır. Pontus’un yıkılması ile yöre Roma’ya bağlı Galatia egemenliği altına girmiştir. Eynesil ve tüm Doğu Karadeniz sahillerinin Roma İmparatorluğu egemenliği altındaki dönemi M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile sona ermiş gibi görünse de Doğu Roma İmparatorluğu’nun ilçedeki egemenliği 1204 yılına kadar devam etmiştir.
Giresun yöresi, en doğusundaki Eynesil de dâhil olmak üzere, tarihsel süreçte Hititler, Kimmerler, Driller, Frigler, Miletoslular, Makedonlar, Sakalar, Kumanlar, Pontuslar, Romalılar ve Osmanlıların hâkimiyeti altında kalmıştır. Yörede hâkimiyet kurmuş çoğu uygarlığın, kültürel izlerini taşıyan kalıntılar mevcuttur. Bu kalıntılar hem somut hem de soyut olup; dil, gelenek ve yapı kültürü gibi alanlarda antropolojik dinamiklerini sürdürmektedir.
Milattan önceki dönemlerde Giresun yöresinde Türklerin varlığı, tarihsel bir gerçekliktir. Söz konusu dönemlerde bölgede yaşamış olan Kolhlar, Driller, Mossionikler, Halibler ve Tibarenler gibi toplulukların Yunan asıllı olmadıkları, Doğu Karadeniz’e dair ilk bilgi veren Yunan seyyahların eserleriyle sabittir.
Giresun yöresi, Osmanlıların 1461’de Trabzon Rum Devleti’ni kuşatarak kendine bağlamasından daha önce Türk yurdu haline gelmiştir. 1071’de gerçekleşen Malazgirt Savaşı sonrasında, Anadolu içlerine doğru yoğun Türk akınları başlamıştır. Bu akınların neticesi olarak, Ordu-Ünye’den Giresun yöresine ve Trabzon içlerine kadar olan kesim, ilk kez Çepni
Türkü Kuşdoğan Bey tarafından fethedilmiştir. Kuşdoğan Bey’in yöreyi 1301’den önce fethederek Türk iskânına açtığı bilinse de bu fethin tarihi net olarak bilinmemektedir. Çünkü bölgeyi fetheden Türk boylarında, bu dönemde tahrir tutma geleneği yoktur. Ancak bölgede, Kuşdoğan Bey’e dair önemli kalıntılar vardır. Dereli’deki Kuşdoğan Kalesi ve Kuşdoğan Köyü (bugünkü Kuşluhan Mah.) bu kalıntılara örnektir. Bıjışkyan, 1817-1819 yıllarında bölgeye dair izlenimlerinde, Görele-Eynesil yöresinde Çepni Türklerinin yaşadığını; bunların Türkçe-Farsça karışımı “tuhaf” bir dil kullanan, köse sakallı ve ince bacaklı insanlar olduklarına yer vermiştir. Bölgedeki Çepnilerin dillerine dair bu özelliği, daha önce 17. yüzyıl gezginlerinden Kâtip Çelebi de aynı şekilde bildirmiştir. Bıjışkyan’ın aktarımlarına göre; Görele’nin merkezi olan Eleğu kasabasında, sekiz mil ötedeki Şarlı ve Çavuşlu’da ve on mil uzaktaki Dizgine Pazarı’nda Türkler yaşamaktadır. Eynesil Görele arasındaki Karaburun ise kayalıklardan müteşekkil olduğundan bu yüzyılda eşkıya yatağı durumundadır. Kâmusu’l Alâm’da Eynesil’in de içinde bulunduğu bir kaza olan Görele hakkında şu bilgiler aktarılmıştır: “Görele: Trabzon vilayet ve sancağında bir kaza olup, şarken Vakfıkebir, garben Tirebolu kazalarıyla, şimalen Karadeniz’le, cenuben dahi Gümüşhane sancağıyla mahduddur. 56 karyeden mürekkeb olub, merkezi sahile karib bulunan İlevü karyesidir. Ahalisi 31058 kişi olup, 694’ü Rum, 214’ü Ermeni ve küsuru Müslimdir. Arazisi 156043 dönüm olup, başlıca mahsulatı: mısır, buğday, fındık, üzüm ve saireden ibarettir. Üzümden hayli şarab imal olunur: Ahalisi ince ve kalın keten beziyle şayak ve şal, nesc ve tüfek, tabanca, mitas gibi demirden alet imal ederler. Çam ağacından tahta, şimşirden kaşık dahi yaparlar”.
1683’te Osmanlı Devleti’nin gerçekleştirdiği Viyana Kuşatması sırasında askere ihtiyaç duyması nedeniyle devletçe, Doğu Karadeniz’den asker talebinde bulunulmuştur. 1694’te Macaristan seferi için Eynesil-Görele ve Tirebolu’dan 300 askerin toplanarak Edirne’ye gönderilmeleri istenilmiştir. 1780-1790’lı yıllarda yörenin voyvodası Kuğuzade Süleyman Ağa namında biridir. Bölgenin siyasi bakımdan en karışık olduğu dönemdir. Padişah ve ayanlar arasında ciddi sorunlar olmaktadır. Bu durum, halk üzerinde bazı olumsuz etkiler bırakmıştır. Öte yandan, 1787’de başlayan Osmanlı-Rus savaşı devam etmektedir. 1793’te Görele voyvodası Kuğuzade Süleyman Ağa’ya saldırarak, onu elli gün esir eden Hacı Şahinzade avanesinden, Eynesil köyünden Dedeoğlu Mehmet, devletçe cezalandırılmıştır. 1800’de Görele ile Tirebolu arasında “Eynebe” (Eyne Bey) adında bir araziyle ilgili anlaşmazlık yaşanmıştır. 1809’da Batum ve Faş’ın savunmasında, Görele voyvodası Kuğuzade Emin Bey de yer almıştır. 1811’de Görele halâ Kuğuzade’lerin idaresindedir. 19. yüzyılın ilk çeyreğindeki Tuzcuoğulları isyanı Görele-Eynesil yöresini etkisi atına almıştır. Olayların başlamasıyla Sultan İkinci Mahmut, Görele-Eleğü’ye iki fırkateyn ile bir korvet göndererek kargaşanın bitmesini sağlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yılının bitiminde, Rus ordusu tarafından batırılan ve tahrip edilen kayıkların bir kısmı onarılarak Görele limanına getirilmiştir. Erzak taşıyan bu kayıkların birçoğu Eynesil-Görele kayıkçılarına aittir: Eynesilli Mustafabeyoğlu Ali, Eynesilli Mahmut oğlu Mustafa, Aralıklı Seyyid oğlu Mustafa, Eleğülü Ermenek Efendi, Eleğülü Tavacızade Hüseyin Efendi, Eynesilli Dedeoğlu İsmail, Eynesilli Kakatoğlu Ali, Göreleli Haytaoğlu Mustafa ve ortağı Ali, Göreleli Yakupzade Osman ve ortağı Bayram, Köseli köyünden Kahyaoğlu Hacı Ali, Görele Çarşı’dan Cinoğlu Abdullah, Görele Çarşı’dan Raşidzade İbrahim, Eleğülü Pınaroğlu Hacı Salih. 1916’da Eynesil-Görele yöresi Rus işgali altında kalmıştır. Ruslar ilerledikçe Türk askeri geri çekilmek zorunda kaldı. Türk askerleri önce Çavuşlu deresine, sonra Görele’ye ve Çanakçı deresine, ardından 21 Ekim 1916’da Harşit’e çekilmiştir. Yöre halkı, bu dönemde Ruslara karşı sivil mücadele vermiş olsa da Rusları durduramamıştır. Halkın büyük bir kısmı muhacir olmuştur. Muhacirler Eynesil’den çıkıp batıya doğru ilerlerken çoğu açlıktan, hastalıktan ve eşkıya baskınlarından dolayı hayatını kaybetmiştir. Eynesil ve Görele’den hareket eden muhacirler, Tirebolu kırsallarından
dolanarak Espiye ve yöresine, Yağlıdere içlerine, Keşap ve Bulancak’ın köylerine yerleşmişlerdir. Eynesil’in Aralık köyünden gidenler, Bulancak’ın Giresun yakasındaki Rum mahallesine yerleşmişlerdir.
Türk askerleri, 1918 başlarında Rusların çekilişini hızlandırmak ve işgale son vermek için atağa geçmiştir. Giresun ve Tirebolu’dan harekete geçen Türk birlikleri, Rusların üzerine gitmiştir. 13-14 Şubat’ta Görele ve Eynesil, 15 Şubat 1918’de ise Vakfıkebir işgalden kurtarılmıştır.
Eynesil’e ait 1515 Osmanlı tahrirlerinde, Eynesî köyünün çiftçi askerleri arasında İnebey adında bir şahsın torunlarının bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, 1835 yılına ait Osmanlı nüfus kayıtlarında, Eynesil-Görele yöresinde “Eyneoğlu” adlı bir sülalenin olduğu görülmektedir. Bu sülalenin adı, geçmiş dönemlerde Türklerde sıkça kullanılan “Eyne” ve “Ayna” gibi kişi adlarından gelmektedir. Yörenin geçmişinde ve bugününde aynı adların yer ve sülale adlarında kullanılması rastlantı değildir. Türk boylarının ve boy beylerinin adları çoğu kez yer adlarının esin kaynağı olmuş, yer adlandırma tarzı gelenekselleşmiştir. Bu saiklerle Eynesil adı ile “Eyne/Ayna” isimleri arasında ciddi bir ilişki olduğu açıktır: Eynesî: Eyne’nin yeri. “Eyne”’nin sonundaki “-sî”, aidiyet ekidir. Eynesil’e bağlı İshaklı köyünde geçmiş yüzyıllarda varlığı bilinen Eyne Camii ve yöredeki eski yerleşimlerden olan Aşağı Eyne, Yukarı Eyne, Eyne pazarı gibi yer adları bu durumun açıklayıcılarındandır.
Eyne, Türklerde Osmanlı öncesinde ve sonrasında sıkça kullanılan bir isimdir. Ahi beylerinin ve ordu komutanlarının içinde Eyne adını kullananlar çok olmuştur. 1389’da Kosova ve 1402’de Bayezıt’la birlikte Ankara savaşlarına katılan ve daha sonra Bursa Osmangazi’de “Merdivenli Medrese”yi yaptıran Osmanlı subaşılarından Eyne Bey bunlardan biridir. Türklerin, Eynesil’in adını buraya gelen Türk beyi Eyne’den esinlenerek verdikleri, gerçeğe en yakın sonuçtur. Eynesil’in adı, bölgedeki ilk tahrirlerden öncesine dayanmaktadır. Bölgeye ait ilk Osmanlı tahriri olan 1486 kayıtlarında, buranın adı “Eynesil” değil, “Eynesi Karyesi” olarak geçmektedir. Kısacası adın orijinal hali Eynesi’dir. “Nesil” güzellemesi sonradan ortaya atılmıştır.
KAYNAK:
EYNESİL TARİHİ VE KÜLTÜRÜ KİTABI (2017)